HOLOTERAPİ
Holoterapi, bütünlüğe ulaşma/ tamamlanma çalışmaları olarak kurgulanmış kişilerin derin bilinçaltı derinliklerini keşfetmelerini sağlayan, bilincin hızlı solunum ile değiştirilme çalışmalarıdır.
Bilim adamları nefesin iyileştirici gücünün farkına vardıktan sonra geleneksel Hint, Tibet, Aborjin, Şaman ve Sufi uygulamalarıyla modern bilimi harmanlayarak Holoterapi Nefes Çalışmasını geliştirdiler. Farklı nefes alma teknikleriyle binlerce kişi üzerinde bilimsel deneyler ve gözlemler yaparak inanılmaz iyileşmelerin sağlandığı ortak sonuçlara ulaştılar.
Holoterapi’de uygulanan hızlı ve derin nefes alışları; sınırların aşılmasını, kalıpların kırılmasını, potansiyellerin ortaya çıkarılmasını, anlayış ve bilinç seviyesinin yükseltilmesini sağlar. Normal bir insan için Holoterapi Nefes Çalışmasının bütün bunları sağladığına inanmak çok zordur. Kişi kendisi bizzat terapinin içinde yer almadan sadece nefes alış verişleriyle bu değişimlerin oluşacağına inanamaz. Ancak terapiden sonra da hayretini ifade etmekten kendini alamaz.
HOLOTERAPİNİN ETKİN OLDUĞU ALANLAR
A) Bilinçaltı çöplerinin temizlenmesi
B) Beyin hafızanın Boşaltılması ve genişletilmesi
C) Her türlü psikolojik rahatsızlıkların iyileştirilmesi
D) Bilinçaltındaki korku ve endişelerin giderilmesi
E) Fizik Beden üzerindeki bir çok patolojinin iyileştirilmesi
F) Hormonların aktive edilmesi ve dengelenmesi
G) Botoks etkisi
H) Detoks etkisi
I) Kurban bilincinden çıkış
İ) Kişilerle ilgili ilişkileri düzeltmek
J) Bolluk ve bereket oluşturmak
K) Kaderi iyileştirmek
L) Karma çözümü
M) Duyular dışı algının açılması
N) Bilinç ve farkındalık gelişimi
O) Her türlü alışkanlığıın sonlandırılması
P) Obsesyon
R) Genetiği iyileştirmek / DNA aktivasyonu
DİYAFRAM NEFESİNE GEÇİŞİN ETKİLERİ
Bilinen odur ki; Kişinin gelişi güzel adığı yetersiz nefes alış verişler; gerçeklikten uzak ve var oluşunun henüz bilincinde olamadığının kanıtıdır. Bizler doğum anında mükemmel çalışan nefes alış verişimizi ilerleyen zamanda bozdukça, kendi gerçek varlığımızla bütünün bağlantısını koparıyoruz..
Kesik, sık aralıklı, düzensiz ve yetersiz nefes alış verişleri, sempatik sistemi devamlı inhibe ediyor. BU da, zihinde kutupsal düşünce ve ayrılık bilincinin yoğunlaşmasına, aslında değişken, göreceli ve sanal olan her şeyin gerçek gibi algılanmasına sebebiyet veryor. Her bir duyusal bağımlılık arzunun, ihtirasın ve maddeye duyulan bağımlılığın daha da artmasına yol açıyor. Üstelik içgüdüsel haz arayışı, içgüdüsel isteğin yerine getirilmesi için kaygı duyulmasına, hazların göreceliliğin anlaşılmasına izin vermemek acıyı deney imlemeye mecbur bırakyor. Ve olumsuzu deneyimleyerek gelişmek tek yolumuz oluyor. Bu durumda yalancı kişilikler gerçek ben gibi algılanyor. Eşyalar ve kişilerle özdeşmeler başlıyor.. Gerçeklik, zaman, mekan ve evren algılaması tamamen birbirine karışyor. Bütün bunların düzene girmesi için, acı ve zorluk dolu uzun bir yol bizi bekliyor.
Düzensiz ve yetersiz nefes alışverişle ilgili başka bir durumda, aslında bireyselliğin, egonun, kendini değersiz kabul etmenin bilinçliliğidir. Bütünün hissiyatından kopmak, bireyseliğin ortaya çıkmasıyla belirginleşir. Bireyin kendini organik olarak evrenden ayrı olduğu zannetmesi, bunun sonucu olarak acı ya da haz almaya endeksli yaşama arzusu ve kişinin kendisi ile ilgili bulunduğu ve bulunduğu durumu koruma arzusu düzensiz ve yetersiz nefes alış verişlerden dolayı ortaya çıkan etkilerdir.
Eksik solunumda ve yetersiz solunum yaptığında kişi bireyseldir. Sadece kendi durumu ile ilgilidir. Bu durumun oluşturduğu nefes alma modelinin oluşturduğu hormonal salgılamalar sonucunda devamlı korku ve endişe duyumsar. Bütünden kopuk olma; hayata yapışmak, ölüm ve gelecek korkusuyla sahip olduğu ve sahip olacağı beklentisinde olduğu şeyleri kaybetme kaygısını beraberinde taşır.
Eksik nefesin kuramadığı bağlantılar yüzünden ben evrensel değilim, bütünün benden haberi yok, ben yalnızım ve çaresizim anlayışını genişletmeye devam eder. Bazı şeylerden hoşlanmak, bazılarından nefret etmek, bazılarından uzak durmak ve bazılarından kendini korumak iç programı ile varlığını devam ettirir.
Sıradan, yüzeysel, kontrolsüz, sığ ve yetersiz nefes alıp vermenin yarattığı, ya da bu bilinç seviyesinin mecbur bıraktığı sahiplenmelerin sonucu olarak sıkışıp kaldığı dualistik düşüncenin ve bunun yarattığı tesirlerin içinden çıkıp akamamaktadır. Sevgi- nefret, acı-haz, ölüm-yaşam algılaması içinde, otomatizmal bir davranış sergilemektedir.
Bireyin bütünle olan temasının odak noktası nefesidir. İyileşme ancak; genişlettiği bakış açısı, farkındalık ve bilinç seviyeşi oluşması karşılığında, otomatik olarak oluşan kontrollü ve kapsamlı nefes alışlara geçişlede mümkündür. Ya da nefesini kontrol altına alarak yüksek bir nefes performansına ulaştığı anda bütünle bağlantıya geçer, bütünü hissettiği oranda yalnızlığı ve çaresizliği, yaşamsal zorluğu ve acı algılaması azalır.
Acıyı deneyimleyen kişi sadece kendine değil diğerlerine de acı trasfer eder. Çünkü acımızı başkasına aktarma eğilimimiz vardır. Kişisel acı hissiyatı toplumsal bir problem haline gelir. Kişisel egolar, toplumun egosu olarak ortaya çıkar. Kişinin hoşuna gidenler ve gitmeyenler ; acı ve hazzın taşınılabilir nitelikte olmasından dolayı, nefes ve düşünce kontrolünde olmayan kişileri etkileyerek toplumu benzer bir anlayışa çekebilirler.
Diyafram nefesine geçmeye başlayan kişi, etkileşme sürecinde düşünce biçimini değiştirip acı deneyimi ihtiyacından özgürleşmeden önce, düşüncelerini toplum bilinci etkileşmesinden uzaklaştırılması ve çıkmaz sokaklarda dolaştırmadan tekrar eve getirmesi gerekmektedir.
Kapsamlı diyafram nefeslerinin psikomatik etkileri birlik bilincini oluşturmaya başladığında, düşünceler dış dünyanın karmaşasından geri döndürülmeye ve teker teker analiz edilmeye başlanır. Kişi bu dönemde önce kendi varlığını ve var oluşu sorgular. Ortaya çıkan neden, niçin, nasıl sorularına, dinlerin ve felsefelerin içinden kendi gerçekliğine ait cevapları arar. İlgi ve yaşam alanını bir süre için bilinçli olarak daraltır. Rehberlik alma ihtiyacı hisseder.
Toplumsal stres, bireylerin farklı nefes alışların sonucu olan bilinç seviyelerinin psikolojik şaşkınlığından oluşan fikir ayrılığıdır. Toplumsal stres; henüz düzgün nefes alamayan, ayrılık bilincinde ve mutsuzluğu deneyimlemek zorunda olan herkesin acılarının kaynağıdır.
Bu durumda kimse kendi egosunu dengelemek için hazırlıklı değildir, ama herkes diğerlerinin egosunu geri çekmesini ister. Nefes teknikleri genel anlamda, insanın bu eksikliğini gidermesi ve bütünleşme ihtiyacının karşılanması için hazır bir reçetedir. Diyaframdan alınan bütünsel nefesler düşünceyi sessizliğe ve sakinliğe getireceğinden kişiye çabuk bir şekilde acılarının kaynağını hissettirir. Acının sahiplenme ve beklentilerinin karşılığı olarak ortaya çıktığını buldurur.
Dışsal sorunlar tamamen içsel zorlukların uzantısıdır. Tümden kopukluk cehalet olarak ortaya çıkar. Kişi kendini ifade etmek istediğinde cehaletini sergiler ve sorunları üzerine çeker. Bu egonun kendini göstermeye başlamasıdır. Kişi, diğerlerinin aynalamasıyla çalışan kendi egosunun taleplerini diğerlerinin kabul etmesini isterken, diğerlerinin taleplerine karşı ilgisizdir. Bu durumda kişilik çatışması olur. Bu durum ailede, toplumda ve her ortamda mutsuzluğu doğurur.
Diyafram nefesinin yaratacağı sonuçlardan bir tanesi de zarar vermeme erdemidir. Diyafram nefeslerinin Tyumus bezini uyarması ve etkisini artırması sonucu olarak, süreç içinde kendiliğinden ortaya çıkan zarar vermeme duygusu, egonun kontrol edilmesi anlamında toplumla olan kişilik çatışmasını ve sürtüşmeyi bitirmeye yöneliktir.
Zararsızlık hissiyatı kişiyi daha az bilinçli varlıklarla beslenmeye yöneltir ve genellikle kendiliğinden vejetaryen beslenmeye geçilir. Etle beslenmeyi durdurmak; hayvanın kaba titreşiminden, hayvan doğasının yarışan, saldıran ve savaşan etkileşmesinden arınmayı getirir. Aykırı ve protest varlık yapısının uyumlu ve dengeli hale gelmesiyle medyomsal algılamalar artar, kişi ortak bilince bir seviyeden bağlanmaya başlar.
Diyaframdan alınan tümsel nefesle oluşan bütünü algılamanın verdiği zararsızlık hissiyatlı doğruluk bilinçliliğini çağırır. Doğru ve dürüstlüğün eyleme geçme oranı zararsızlık anlayışının kuvvetine bağlıdır. Esas olan zararsızlıktır. Bu seviyede zarar veren doğru, yalana eşdeğerdir. Kişi erdemli olup olmadığına karar vermeden önce, kendi hal ve davranışlarının sonuçlarını görmeli buna göre hareket ederek samimiyeti bırakmamalı ve kendini aldatmamalıdır. Diğerlerinin duygularının incinmesine ya da yaralanmasına yol açan doğrunun, mutlak doğru olmadığını anlamalıdır.
Nefes tekniklerinin oluşturacağı süreçte kişi yeni anlayışlarını eyleme geçerebildiği oranda hızlınır. Aradığı şeyin zıttı olarak kalırsa başarıya ulaşmada zorlanır. Amaç kendi doğamız ve yaşamda aradığımız doğa arasında bir ahenk kurmaktır. Nefes alıyor olmanın farkındalığı, içinde bulunduğumuz kozmik nefesle birleşmek ve ona uyum sağlamakla ilgilidir. Ortak nabzı hissetmek ve ona uyum sağlamakla ilgilidir. Kişi evrensel farkındalığını genişlettiği oranda hürriyetini kısıtlar. Sahip olduğu güçlerin yaratacağı sonuçları iyi bildiğinden genellikle eylemsizliği şeçer ve hiçbir şeye etki vermeden olmakta olanın en mükemmel şekilde gerçekleştiğinin farkındalığıyla nötr bir duruş sergiler. Bu bakış açısı uyanıklığı ve tüm yanları algılamayı işaret eder. Bu gidiş durgun ve pasif bir hareket değil hızlı ve aktif bir ilerlemedir.